Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

yalnız bu kadar da değil

  • 1 kadar

    1. adj wie; so … wie; so viel wie; so groß wie; so umfangreich wie; etwa, ungefähr;
    aslan kadar güçlü stark wie ein Löwe;
    senin kadar bir çocuk ein Kind so groß ( oder so alt) wie du;
    Borneo aşağı yukarı Anadolu kadardır Borneo ist etwa so groß wie Anatolien;
    bir ay kadar etwa ( oder ungefähr) ein(en) Monat
    2. postpos -e kadar bis, bis zu D; bis nach D;
    -diği kadar so viel; so lange, so weit; wie;
    -ecek kadar so …, dass; so … als dass;
    Ankara’ya kadar bis nach Ankara;
    akşama kadar bis zum Abend, bis abends;
    istediği kadar so viel sie will;
    insanı öldürecek kadar vahşi so wild, dass er einen Menschen töten könnte
    3. konj -inceye kadar bis;
    ben gelinceye kadar bis ich komme;
    4. adv so, derart; so viel, derart viel;
    ne kadar? wie lange?;
    ne kadar … -se wie auch immer, so (sehr), wie viele (auch immer);
    ne kadar … o kadar … je … desto …;
    o kadar derart;
    o kadar … ki derart, dass …; ki;
    şu kadar so und so viel;
    yalnız bu kadar da değil das ist noch nicht alles;
    ne kadar teşekkür etsem az (wie sehr ich auch danke, es ist wenig =) wie sehr bin ich (Ihnen) dankbar;
    ne kadar çabuk gelirse, o kadar iyi je schneller sie kommt, desto besser;
    o kadar sevindi ki er freute sich so, dass;
    bu kadar mı ist das alles?;
    bunu alacak kadar paramız yok wir haben nicht so viel Geld, als dass wir das kaufen können

    Türkçe-Almanca sözlük > kadar

  • 2 только

    1) частица ancak; yalnız(ca), sade(ce); sırf

    э́то то́лько нача́ло — bu, sadece bir başlangıçtır

    эконо́мия, полу́ченная то́лько на одно́м заво́де,... — bir tek fabrikanın sağladığı tasarruf...

    я всё сде́лаю. Вы то́лько скажи́те — herşey yaparım. Yeter ki söyleyin

    нам остава́лось то́лько удивля́ться — bize hayret etmekten başka bir şey kalmıyordu

    2) частица, в соч. salt, ancak, yalnız(ca)

    мы хоти́м то́лько одного́:... — bir tek şev istiyoruz:...

    де́ло не то́лько в де́ньгах — sorun salt para sorunu değil

    то́лько потому́, что он ребёнок... — salt çocuk olduğu için...

    э́то (де́ло) каса́ется не то́лько его́ — bu iş salt kendisini ilgilendirmez

    ему́ то́лько того́ и ну́жно бы́ло! — bu hal canına minnetti!

    я прие́хал то́лько для того́, что́бы повида́ться с тобо́й — sırf seni görmek için geldim

    дверь открыва́ется то́лько э́тим ключо́м — kapı ancak bu anahtarla açılır

    я могу́ прийти́ то́лько в э́то вре́мя — ancak bu saatte gelebilirim

    он ду́мает то́лько о свои́х интере́сах — yalnız / ancak kendi çıkarını düşünür, kendi çıkarından ötesini düşünmez

    3) союз ( едва)...ır...maz

    (как) то́лько прозвене́л звоно́к... — zil çalar çalmaz...

    ты то́лько попроси́, он помо́жет — sen tek iste, yardım eder o

    4) союз (однако, но) ancak, yalnız, ama, ne var ki

    я напишу́, то́лько к ве́черу не успе́ю — yazarım, ancak / yalnız / ama akşama yetiştiremem

    расска́з хоро́ш, то́лько немно́го длиннова́т — öykü güzeldir, yalnız biraz uzunca

    5) союз против.

    он не то́лько сказа́л, но и написа́л — söylemekle kalmadı yazdı da

    коли́чество оса́дков не то́лько не уме́ньшилось, но да́же увели́чилось — yağış miktarı azalmak şöyle dursun artmıştır bile

    то́лько без лову́шек! — tuzağa düşürmek yok ama!

    то́лько бы они́ пожени́лись — tek evlensinler de

    то́лько бы вы оста́вили меня́ в поко́е — tek beni rahat bırakın

    пусть игра́ет, то́лько б не пла́кал — ağlamasın da oynarsa oynasın

    пусть то́лько не послу́шается! — hele (bir) dinlemesin!

    7) усил., частица bir

    ты то́лько попро́буй, (тебе) понра́вится (о пище, блюде и т. п.) — sen bir tat / tadına bak, beğenirsin

    ты то́лько посмотри́, как он рабо́тает! — hele bir bak, nasıl çalışıyor!

    е́сли бы вы то́лько зна́ли,... —... bir bilseniz

    чего́ то́лько нет в э́том пе́речне! — neler yok ki bu listede!

    чего́ то́лько она́ не пережила́! — neler çekti kadın!

    8) нареч. ( недавно) demin, demincek; yeni; henüz

    рабо́ты то́лько начина́ются — çalışmalar henüz başlıyor

    ••

    то́лько что вы́шедшие кни́ги — yeni çıkmış kitaplar

    он то́лько что был здесь — demin buradaydı

    он то́лько что верну́лся — henüz döndü

    де́рево то́лько что на́чало плодоноси́ть — ağaç yeni yeni meyva vermeye başladı

    де́нег то́лько то́лько хва́тит — para ancak yetişir

    то́лько и всего́ — hepsi o kadar

    она́ то́лько и ду́мает, что о де́тях — aklı fikri, çocuklar

    то́лько его́ и ви́дели — görünmesi ile kaybolması bir oldu

    Русско-турецкий словарь > только

  • 3 -то

    в соч.

    да, э́то не так-то про́сто — bu, o kadar da kolay değil

    э́того-то он и боя́лся — korktuğu da buydu zaten

    поня́ть-то я по́нял, но... — anlamasına anladım amma...

    че́стный-то он че́стный, но... — namusuna namusludur amma...

    ве́рно-то оно ве́рно, то́лько... — doğru olmaya doğru, fakat...

    кто, э́то я-то ма́ло рабо́таю?! — Kim? Ben mi az çalışıyorum?!

    ничего́-то ты не по́нял! — hiç ama hiç bir şey anlamamışsın!

    не так-то легко́ примири́ть э́ти то́чки зре́ния — bu bakış açıları kolay kolay uzlaştırılamaz

    где-то он сейча́с? — oğlan kim bilir nerelerde?

    а та́к-то он о́чень до́брый (челове́к) — yoksa çok iyi kalpli insandır

    стрело́к-то он хоро́ший, да... — nişancılığına gayet nişancı, yalnız...

    бога́тая-то страна́ бога́тая, то́лько / да... — ülke zenginliğine zengin, amma...

    мы-то ещё что,... — biz yine neyse ne,...

    в э́том-то и де́ло — iş onda işte

    вот та́к-то! — işte böyle!

    таки́е-то и таки́е-то (ли́ца) — şu şu kimseler

    Русско-турецкий словарь > -то

См. также в других словарях:

  • Ajda Pekkan — (* 12. Februar 1946 in İstanbul) ist eine türkische Popmusikerin und Schauspielerin. Inhaltsverzeichnis 1 Leben 2 Diskografie 2.1 Alben 2.2 …   Deutsch Wikipedia

  • Pekkan — Ajda Pekkan (* 12. Februar 1946 in İstanbul) ist eine türkische Popmusikerin und Schauspielerin. Inhaltsverzeichnis 1 Jugend 2 Anfänge 3 Diskografie 3.1 Alben …   Deutsch Wikipedia

  • köprü — is. 1) Herhangi bir engelle ayrılmış iki yakayı birbirine bağlayan veya trafik akımının, başka bir trafik akımını kesmeden üstten geçmesini sağlayan ahşap, kâgir, beton veya demir yapı Bu camiler, bu çeşmeler, bu köprüler rastgele yapılmadı. O. S …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • da / de — bağ. 1) Daha önce geçmiş bir cümle veya eş görevli öge ile sonraki arasında den başka anlamıyla ilişki kuran bir söz Bu adamın kim olduğunu o da öğrenmişti. R. N. Güntekin 2) Azarlama, yalvarma, küçümseme, yakınma, övme anlamlarında iki cümleyi… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • sade — sf., Far. sāde 1) Süsü, gösterişi olmayan, yalın, gösterişsiz İki ufak çocuk konuşarak gidiyor; hâlleri o kadar sade, o kadar sevimli ki imrenmemek mümkün değil. M. Ş. Esendal 2) Şeker katılmamış (kahve) Sade kahve. 3) zf. (sa: de) Yalnızca,… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • Ayhan Işık — Ayhan Işık, born Ayhan Işıyan (5 May 1929 İzmir, 16 June 1979 Istanbul) was a popular Turkish film actor. He was the most popular lead man of Turkish cinema between 1952 and 1979.BiographyHe was born in İzmir, Turkey in 1929. He graduated from… …   Wikipedia

  • geçinmek — nsz 1) Yaşamak için gerekeni sağlamak Muharrem artık yalnız balıkçılıkla geçiniyordu. S. F. Abasıyanık 2) le Uzlaşmak, anlaşmak Aman çocuklar, birbirinizle iyi geçinin. 3) mec. Taslamak Şiir güç ya, şair olmak, şair geçinmek o kadar değil. N.… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kendini bırakmak — 1) kendine özen göstermemek Hadi yüzünü, gözünü yıka, tıraş ol... Ben senin hiç bu kadar kendini bıraktığını görmedimdi. R. N. Güntekin 2) çevre ile ilgisini keserek yalnız bir konuyla uğraşmak O hayalleri kuran da o hatıralara kendini bırakan da …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»